top of page

Sessizliği Öldürmek

  • Yazarın fotoğrafı: gizE.m
    gizE.m
  • 3 Tem 2020
  • 3 dakikada okunur

Söz gümüş, sükut altın mı?

ree

Söz söylemek ve susmak üzerine kafa yoruyorum uzun süredir. Derdini anlatma çabası bu kadar yoğun bir insan olarak söz ile olan ilişkimi tek bir cümleyle tanımlayacak olsam, net bir cümle kuramam belki de. Çeşitli cümleler kendiliğinden dökülüverir; fakat her biri tek başına değil ancak bir bağlamın içinde anlamlı olur.


Söz gelimi büyük bir coşkuyla derim ki mesela ilk elden; ‘Söz büyülü...’

Kuşkusuz, kelimelerle haşır neşir olan herkesle de bu fikirde ilk bakışta hemfikir oluruz.

Oysa, üzerine biraz daha düşünmeye başladığımda aynı büyünün ilham verici yanı kadar;

yersiz ve fazla olduğu zaman zehirleyici tarafı da dikkatimi çeker. Huzursuzlaşırım.

Cümlem değişmez, yine, söz büyülüdür.

Ama sözün olmadığı yer de kendi tahtını korkusuzca paylaşmaz, bilirim.

Bununla hemen yüzleşirim. ‘Söz gümüşse, sükut altındır...’


Bazan frenler boşalıyor ve altınları bozdurup insan var gücüyle savaşa sürüyor cümlelerini. Gümüş savaş takımları gözü dönmüşçesine önüne katabiliyor ne var ne yoksa her şeyi. Bir öfke taşımı, bir anlaşılamama kaygısı ile toz duman her şey birbirine karışabiliyor. Bazansa yerinde söylenmiş bir söz, olması gereken yerde bütün cömertliğiyle kurulup somutlaşmış bir cümle çiçeğe çeviriyor evreni.

Sözün sessizlikle olan ilişkisindeki ahenk mânâyı belirliyor.


Değinmek istediğim yer, söz ile konuşulanlar kadar üzerinde konuşulmadan anlaşmaya varılan durumlar. Adam Phillips ‘Tekeşlilik’ kitabında, tekeşliliğin üzerinde konuşulmadığı zaman bir sorun olmaktan çıktığını yazar; yani aşıkken. Benzer şekilde, insan münasebetlerinin özünde birçok konuda üzerinde konuşmadığımızda sorun yoktur. ‘Güven’ mesela; bir kere irdelenmeye başladı mı, güvenlik testini günün sonunda aşsa bile öncesinde orada olmayan bir şüpheyi gündeme getirmiş olur. (‘Şüphenin varlığına rağmen kendi sınavını veren bir güven’ daha mı tercih edilir sorusunu sormak önemli; mutlak bir cevabı bulma ihtimalinden en başında vazgeçerek.)


İnsan münasebetlerinin kişilere özel kısmına saygı, üzerinde konuşulmadan anlaşılmaya varılan bir durumdur. Kıymetli ilişkilerde üzerinde konuşulmadan anlaşmaya varılan durumun yarattığı güvenlik duygusu, kişide güvenilen öteki kişiye gözü kapalı verilmiş emanetlerden bahsi getiriyor. Bu emanet bazan bir bilgi, bazan iki kişi arasında oluşan dinamiğin bizzat kendisi. Belki ortak yaşanılmış felekten bir parça cennet çalma an’ı. Belki sonradan tarafların hatırlamak bile istemediği bir anı. Bilemiyorum. Kişi sayısının ötekiyle buluştuğu yerde kişi sayısının milyonlarca katı emanet ihtimali. İhtimaller sınırsız. Emanet her neyse; ne kadarının kişilere özel ve ne kadarının sadece bir taraf için özel olduğu gibi bir durum da tartışılmaz üstelik. Kişiler bunu kendi adlarını bildikleri gibi bilirler.


Taraflardan biri bir gün sadece kendi canı isteyince bu sözsüz anlaşmayı bozduğunda; karşı tarafa da birçok şeyi ‘deşifre etme potansiyeli’ doğar. Kişi bu iradeyi kullanır ya da kullanmaz; burada önceki zamana göre değişen; ‘artık üzerine konuşulabilir olması’dır. 


Sükut altını böylesi bir durumda bir kere bozduruldu mu, değerinin altına satıldıktan sonra ne yaparsan yap yeniden aynı ayarda sahip olamayacağımız bir ganimet gibi geliyor bana. Güven duymak meselesine gelirsek; aslında şüphe hep orada, hayatın bir köşesinde duruyor. Şüphe olduğu, güvensizlikler kol gezdiği için güven var. Şüpheye karşı güven, şüpheye rağmen güven var yani. Fakat bir ihtimal olarak şüphe ile sahiden su yüzüne çıkarak kendini bariz olaylar üzerinden somutlaştırmış şüphe aynı şey değil. O zaten artık ihtimalen bir şüphe değil, haklı bir şüphedir. Gerçek olan şüphe artık haklı şüphe değil, başka bir gerçeklik olarak orada duruyordur. O artık bir güvensizlik örneğidir. Bir kere üzerinde konuşulabilir olunca, eminsindir, devamı gelecektir. Çünkü,‘Güven tamdır; ölçüsü, derecesi olmaz. Hepsi birden kaybedilir, bir parçası değil’ der Oktay Rifat. Sen de bunu bütün kalbinle bilirsin.


Söz kilidi aşıldığında, sessiz de kalsan; sessizlik bile üstüne cümle kurulabilir oluyor. Diğer bütün kavramların konuşulabilir olması bir parçaya kadar anlaşılabilir. Yön değişmiştir. Fakat sessizliğin başına gelebilecek herhâlde en talihsiz şey, sessizliğin bizatihi kendisinin kelimelere boğulmasıdır.


 
 
 

Yorumlar


  • Twitter Clean
  • Siyah LinkedIn Simge
bottom of page